11 Ağustos 2011 Perşembe

Yıkılan mahallelerin, yerinden edilenlerin gücü adına!


Çok isteyince ve emek verince oluyormuş; bugün uzun süredir hayal ettiğimiz bir şey nihayet gerçekleşti… Nalan’ın koca devine gördüğümüzden beri vurgunduk ve bu devi kumaş üzerine nasıl aktarırız diye, düşünüp duruyorduk.



Strafor üzerine elle kalıp çalıştık, olmadı. Devin gövdesindeki o yüzlerce ince detay kayboldu gitti. Engraving makinesinde eva ile sayısız kalıp denedik, yine sonuç yok! Biz de gözümüzü karartıp serigrafi baskıya giriştik; hem de tamamen el yordamıyla, oradan buradan duyduklarımızla. Atölye Sulukule’nin yetenekli kadınları yeni tekniği hemen anladı ve başarıyla uyguladı. Bizce sonuç mükemmel…

 Geriye kaldı, ütü, dikiş, yıkama ve bir daha son ütü… Sonra “yıkılan mahallelerin, yerinden edilenlerin gücü adına” yürüyen devle birlikte yürüyebilirsiniz; ister çanta olarak omzunuzda, ister tshirt olarak bağrınızdaJ

Desenini Atölye Sulukule ile paylaşan Nalan Yırtmaç’a en derin sevgilerimizle…
Neşe

8 Şubat 2011 Salı

Atölye Sulukule Bugün Gülsüm Abla’da Çalıştı


                Bugün Gülsüm Abla Atölye’ye küçücük evini açtı ve bir dostumuz üzerinden gelen siparişi hazırlamak için toplandık. “Atölye Sulukule” adı altında bir araya gelen üretici topluluğunun sabit bir mekanı yok; bazen bizim dernekte toplanıyor, bazen Sezer’de, Gülsüm’de ya da başka bir evde. O, -mekanı neresi olursa olsun- dayanışmacı ev-eksenli çalışmanın, güçleri birleştirmenin adı. Bu güç birliğinin günün birinde derinlere kök salmasını hayal ediyoruz. Bizim dernek, bir yandan Atölye’nin sipariş alması için köprü oluyor, öte yandan hammadde teminine, ürün geliştirmeye, üretime ve pazarlamaya elden geldiğince destek veriyor.  
                Gülsüm Abla mahalledeki “şato”su yıkılalı beri, Karagümrük boylarındaki küçük dairede yaralarını sarmaya çalışıyor. Apartman hayatının mesafeli ahbaplıklarına bir türlü alışamadığından, Atölye ortaklarına evini açarken çok keyifli: “Bu evi işte her zaman böyle kalabalık görmek istiyorum!”
                Bugün Gülsüm Abla’da yedi kadını bir araya getiren iş, bir tıp konferansında hatıra olarak dağıtılacak 200 adet lavanta kesesinin hazırlanması. Daha önce bir nikah ve bir doğum günü partisi için benzer işler yaptığımızdan tecrübeli sayılırız. Gereken malzemeler nereden en ucuza temin edilir, biliyoruz. İşin püf noktası, lavantayı keselere eşit dağıtmak, hatıra kartını iliştirip, sıkı bir düğüm atmaktan ibaret.
                Dört gözle iş bekleyen insan çok, sipariş az. Bu durumda ne yapmalı? Atölye Sulukule, önceliği her zaman en zor durumda olana veriyor. Kim en mağdursa, gelen işi herkesten önce o alıyor. Ortak sayısı şimdilik 25’i bulan atölye topluluğu, iş paylaşımından fiyatlandırmaya, kazancın paylaşımına kadar bütün konuları birlikte kararlaştırarak ilerliyor.
                Atölye’de birlikte geliştirdiğimiz dayanışmacı çalışma biçimi ortaklar için yeni olmakla birlikte, civarın yoksul sokakları ev-eksenli çalışmaya gayet aşina. Bölgenin yoksul evlerinde karton kutu, torba, kese, maske üretimi gibi işler özellikle kadınlar ve çocuklar tarafından çok düşük ücretler karşılığında yapılıyor. Bu işler yoksul evlerine ulaşıncaya dek birkaç aracı elinden geçiyor. Aracıların komisyon payı o kadar büyük oluyor ki, gerçek üreticilere “pastadan” pek bir şey kalmıyor. Ev-eksenli emek ucuzun ucuzu işçilik ve sıfır sosyal güvence ile gerçekten en “ucube” çalışma biçimi. Dünyada ve Türkiye’de ev-eksenli çalışan yoksullar örgütlenerek bu sömürüye karşı kendilerini savunmaya çalışıyorlar.
Atölye Sulukule’nin çalışma biçiminde sipariş verenle üretici arasında kazanca el koyan herhangi bir asalak mevcut olmadığından, elde edilen gelir, çalışma süresi de dikkate alındığında ortaklar arasında memnuniyet verici bulunuyor.
Atölyedeki aracısız, dayanışmayı esas alan üretkenliğimiz, her biri ev-eksenli çalışmanın çarkından geçmiş/geçen ortaklara, kendini savunmanın güç birliğinden ve hakkaniyetle paylaşmadan geçtiğini de gösteriyor.
Ortaklarımız ustalaşsın, ürünlerimiz çeşitlensin, dostlarımız sipariş beklediğimizi akıldan hiç çıkarmasın. Uzun lafın kısası; bir recalimiz var…               
                                                                                Neşe